GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE SİNOP
SİNOP RESİMLER
SİNOP FIOTĞRAFLAR
SİNOP MANZARALAR
SİNOP GÖRÜNÜTÜLER
SİNOP TARİH
SİNOP KÜLTÜR
SİNOP CEZAEVİ
SİNOP YEŞİLLİK
SİNOP DENİZ
SİNOP
SİNOP RESİMLER
SİNOP FIOTĞRAFLAR
SİNOP MANZARALAR
SİNOP GÖRÜNÜTÜLER
SİNOP TARİH
SİNOP KÜLTÜR
SİNOP CEZAEVİ
SİNOP YEŞİLLİK
SİNOP DENİZ
SİNOP
SİNOP ADI MENŞEİ
Sinop adının ilk kez nereden türediği ve son biçimini nasıl aldığı üzerinde çok şeyler söylenmiş, değişik görüşler ileri sürülmüştür. Bu söylenti ve yazılı yorumlar zamanla çoğalmış, birkaç harf değişikliği ile birbirine benzer sözcükler ortaya çıkmıştır.
Bu adlar kitaplara, dergilere ve gazetelere geçmiş, halk dilinde de konuşulduğuna göre buraya alacağız. Şimdi bunların bazılarını sıralayalım:
1. Sinope Irmak Tanrısı Osopos'un güzeller güzeli kızıymış. Rivayete göre mutlu bir hayatı varmış. Birgün Tanrılar Tanrısı Zeus kendisini görmüş ve o anda aşık oluvermiş. Zeus bu, gönlünü kaptırdığını elde etmek için yapmadığı üçkağıtçılık yokmuş . Ama Sinope, Zeus'un bile başını döndürecek bir güzellikteymiş. Eli ayağı, dili dudağı dolaşmış Tanrılar Tanrısının, Sinope'ye aşkına karşılık her istediğini yapacağını söylemiş. Korku içindeki genç kız, kendisine dokunmamasını, kız oğlan kız almak istediğini söylemiş heybetli Zeus'a. Tanrılar Tanrısı, sözüne sadık kalmış ve Sinope'yi alıp en sevdiği yerlerden olan Karadeniz'in cennete benzeyen yemyeşil kıyılarına bırakmış. (Yani bugün Sinop ilimizin bulunduğu yere)
2. Sinop'un ilk kez Hititçe Sinova adı ile anıldığını Hitit kaynaklarından öğreniyoruz.
3. Prof. Yusuf Kemal Tengirşenk'in eşi Nazlı Tengirşenk, Sinop Halkevi yayınlarından Dıranaz dergisinde "American Journal of Phylology" adli, David M. Robinson'ın yapıtından çevirilerinde, Sinop adinin Asurların ay ilâhı olan "Sin"den geldiğini bildirmektedir.
4. Bazı kaynaklar Sinop adının ilk söylenişini Sinavur olarak ileri sürmektedir.
5. M.Ö. 200 yıllarında yaşayan Skymnos, şiirlerinde Sinop adının Sinope adlı bir Amazon kraliçesinin adından geldiğini dile getirir.
6. Suyun göğsü anlamında Farsça (Sine-i âb) dan Sınap şekline çevrilmiş ve böyle konuşulmuş deniliyor.
Yukarıda belirtilen yazılı ya da sözlü görüşlere bakılırsa Sinop adında başta (S) harfi ortaktır. İkinci sırada ortak harf (I) seslisidir. Yalnız birinde € seslisi vardır. Üçüncü harf (N) hepsinde yine ortaktır. Diyebiriz ki; öteden beri Sinop adında bu (S=I=N) harfleri bugünkü şekli ile yerlerini korumaktadır. Hemen hepsinde (S-I-N) harflerinin sonunda çeşitli ekler görüyoruz.
ANTİL ÇAĞDA SİNOP
Sinop Adı, Antikçağ'da Paphlagonia olarak adlandırılan bölgenin kuzey ucunda Sinop'un saptanabilen en eski adı "Sinope" dir. Bu kelimedeki "Sin" kökü ile Asur-Anadolu ilişkisi, Sinope ile de Yunan ırmak tanrısı Asopos 'un su perisi kızlarından Sinope kastedilmiştir ki bu da ismin kökenini İyonya'nın bölgedeki kolonizasyonuna bağlamaktadır.
Bir başka fikir de Amazon Kraliçesi Sinova 'dır ki bu mitin de nereden geldiği belli değildir. Yalnız bu kavmin Anadolulu olduğu inancı vardır. Grek etimolojisine yabancı olan Sin ya da Sind sözcüklerine Yunanistan'ın dışında, Pontus, Doğu Anadolu, İran ve Hindistan 'da rastlanmaktadır. Bu da Sinope adının yerli Anadolu dillerinden gelmiş olabileceğini göstermektedir. Strabon ise kentin kurucusu olarak Arganotlar'dan Teselya'lı Otolikos 'u göstermekte ve onun kenti ele geçirerek bir Yunan kolonisi kurduğunu yazmaktadır. Kentin ele geçirilmesi, kolonileştirmeden önce kentte yerli bir halkın yaşadığını ortaya koymaktadır.
Sinop'un tarih öncesi hakkında ilk bilgiler, 1951-1954 yılları arasında, şehir merkezine 14 Km. mesafede yer alan Demirciköy Kocagözhöyük 'te, Türk Tarih Kurumu adına Ekrem AKURGAL, Afif ERZEN ve Münster Üniversitesinden Ludwıg Budde tarafından yürütülen kazılarda ele geçen arkeolojik malzemelere dayanmaktadır. 1980 'li yılların sonuna kadar Sinop 'un tarih öncesi denildiğinde ilk akla gelen ilk Tunç Çağdan malzeme veren Demirciköy Kocagözhöyük olup bununla sınırlı kalmaktaydı. Ancak Müze Müdürlüğü 'nün 1987 yılında başlattığı ve 1988-1989 ve 1990 yıllarında da devam eden yüzey araştırmaları Sinop 'un tarih öncesi bilinmeyen yönlerini önemli ölçüde aydınlatmıştır. Anadolu 'nun en kuzey noktası olarak bilinen İnce Burun 'daki fenerin batı kesimlerinde kıyını hemen yamaçlarında ele geçen, kesici, yan kazıyıcı, omurgalı kazıyıcı ve yonga parçaları diye adlandırılan taş aletler Üst Paleolitik çağa (M.Ö. 30.000-10.000) tarihlenmektedir. Müze Müdürlüğünce yürütülen yüzey araştırmasında 44 adet höyük tespit edilmiştir.
Bu höyüklerde ele geçen malzeme incelendiğinde, özellikle sahil şeridine yakın nehir ağızlarında ve nehir vadileri boyunca Kalkolitik Çağ 'dan (M.Ö. 5.500-3200) itibaren yerleşildiğini ve Tunç Çağı boyunca (M.Ö. 3200-1200) yoğun iskana tabi oldukları görülmektedir.
Sinop Bölgesi yüzey araştırmasında ele geçen buluntular genel olarak Erken Kalkolitik Çağ 'dan Geç Frig Dönemine kadar tarihlendirilmektedir. Ancak yüzey buluntularına göre tam tarihi süreklilik sağlanamamaktadır. En büyük boşluk Orta Tunç Çağı ile Geç Frig Çağı arasındadır. Araştırma öncesine kadar bilinmeyen Orta Tunç dönemine ait buluntular Gerze Köşk Höyük, Tıngıroğlu Höyük, Emiryayla Maltepe Höyük, Sarımsak Maltepe Höyük, Yaykın Karakumru Tepe 'de ele geçmiştir. Ancak bölgede Hitit İmparatorluk Çağı 'na ait tarihlendirilebilecek hiçbir buluntuya rastlanamamıştır. Samsun sahil bölgesinde de Hitit İmparatorluk dönemi malzemesine rastlanamamıştır.
Yapılan yüzey araştırması, bölgede M.Ö. XVIII. Yüzyıl ile M.Ö. VIII. Yüzyıl arasında yerleşim izine rastlanmadığını bu dönemin Sinop için karanlık bir dönem olduğunu ortaya koymuştur. Hitit metinlerinde adı geçen GAŞKA kavimlerinin bölgede yaşayıp yaşamadıklarını gösteren arkeolojik bir bölge henüz saptanabilmiş değildir. Araştırmanın ortaya koyduğu bir gerçekte Sinop 'da İlk Tunç yerleşimlerinin büyük bir yangın sonucunda terkedildiği ve bu dönemden itibaren M.Ö. 8. Yüzyıla kadar karanlık bir dönemin başladığıdır.
İ.Ö. VIII. Yüzyılda bölge Miletos başta olmak üzere İonia 'lıların kolonizasyonuna sahne olmuştur. Bu kolonizasyonun sadece Ege dünyasında artan nüfusu dağıtıp toprak kazanmak olmadığını öncelikle ticari ve ekonomik köşebaşlarının elde tutulmasının hedeflendiği anlaşılır. Özellikle Sinop 'taki İon kolonizasyonu, Fırat Vadisi ve Mezopotamya 'ya giden tarihsel yolların başlangıç noktasını tutmak için yapılmıştır. Söz konusu kolonizasyon için ileri sürülen iki ayrı başlangıç tarihinin aydınlatılması da ayrı bir problemdir. Bunlar İ.Ö. 756 ve 636 yıllarıdır. Bu iki tarih arasında çapı belirsiz kalan bir Kimmer istilası vardır. 756'da Trapezus, Kerasus ve Kotyora gibi kolonilerin Sinop'a bağlı olarak kuruldukları düşünülürse, bu tarihten önce Sinop'da bir İon kolonizasyonunun açıkça başladığını kabul etmek gerekir.
Sinop ve civarına yayılan bu Lidya-Kimmer hakimiyetinden sonra Sinop için kesinleşen en önemli olay, 630 yıllarında yapılan ikinci kolonizasyondur. 630 tarihi ile Lidya devletinin Pers kralı Kyrus tarafından 546'da yıkılmasına kadar süren dönem Sinop için yine karanlık kalmaktadır. Perslerin kıyı şehirlerini nasıl idare ettikleri kesin olarak bilinmese de otonom yapılarını korudukları sanılan bu şehirler, Perslerin atadıkları Tiranlar sayesinde imparatorluğa vergi ödüyor olmalılar. İmparator I. Darieios 'un örgütlenme sistemine göre Sinop bu dönemde Kapadokya satraplığı sınırları içinde daha sonraki bir düzenleme ile de Pontus Kapadokyası denilen kuzey Kapadokya sınırları içinde sayıldı. V. Yüzyıl içlerinde Persler ve güçlü Perikles Atina'sı arasında çekişme konusu olan kıyı kolonileri ile Sinop'da sonunda Perikles yönetimine bağlandı. Bu dönemde parlak ve sikke çeşitliliğinden demokratik bir Grek yönetimine kavuştuğu anlaşılan kent, bu durumunu Euxene'nin Grek şehirlerini Perslere bırakan Antalcidas anlaşmasına kadar korumuştur.
İ.Ö. 350 yılından sonra Kapadokya satrabı olarak tüm Anadolu'yu Persler'den koparmak isteyen ve bir Kapadokya krallığı yaratmayı amaçlayan Datames, Sinop üzerine de yürümüştür.
Makedonya kralı İskender'in Persleri 334 ve 332 de yenmesinden sonra özgürlüğünü kazanacağını uman Sinope, İskender'in bürokrasisinin sert yönetimi altında ezilmiş ve Pers sarayına elçi heyeti göndermiştir. Ancak karşılarına Daarieios yerine İskender çıkmıştır. 5. Teminata bağlı ve güç elde edilen bir serbestlikten sonra Sinope Diadok'ların idaresinde demokratik yapısını sürdürmüştür. Bu dönemde Eumenes'in denetimine giren ve bir otorite boşluğuna düşen yöre, Perslerin eski Kiostiranın torunu Mithridates'in başlattığı Pontus Krallığı döneminde başlıbaşına bir parlak çağın merkezi oldu.
Hellenleşmiş bir Pers kültürü karakterini taşıyan Pontus krallığının geleneği Anadolu hegemonyasını güçlenen Roma karşısında kendine bağlamak amacını taşıyordu.
183 yılında ani bir baskınla Sinope'yi elde eden Pharnakes, kente bağlı kolonilerden Cerasus yakınlarında Pharnace adlı yeni bir Pont kolonisi de kurmuştur. Daha sonra devletin güvenliğini sağlamak için IV. Mithridates merkezi Amasya'dan Sinope'ye nakletmiştir. Tarihe Mithridates Eupator olarak geçen ve "Büyük" ünvanıyla anılan Pontus krallığının son yöneticisi, döneminde başkent Sinope, tarihte en yüksek ve ihtişamlı çağını yaşamıştır. Sinope'de doğan ve şehrin çifte limanını genişleten, surlarla çeviren, stao, agora, gymnasium ve muhteşem bir sarayla şehri donatan Mithridates'in kişiliği, Sinop ve Anadolu Hellenizminin bir sembolü olmuştur.
Pontus hakimiyetinin Roma egemenliği tarafından yıkılmasından sonra Roma'lı kumandan Pompeius'tan itibaren Bithinia ve Pontus eyaletine bağlanan Sinope-Lex Pompeia da belirtildiği gibi birçok eşitlikler kazandı. Bu dönemde kentin ayrı bir tarihinden bahsedilemez. Sinop artık Roma tarihinin içinde anılır. Roma İmparatoru Trajan döneminde Bithinia ve Pontus eyaletinin Senato'dan alınıp İmparatorun yetki alanına bağlanması, Sinop'un sosyal gelişimine yeni ufuklar açmış ve şehre aynı imparatorun ismiyle anılan bir su kemeri yapılmıştır. İ.S. 395 yılında Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılmasıyla Doğu Roma İdaresine geçen Sinope, Bizans döneminde de giderek azalan bir önemle bölgenin ticari, kültürel ve askeri merkezi olmaya devam etti.
TÜRKLERDEN ÖNCE SİNOP
M.Ö. 1000 Yıllarında Sinop
MÖ. 756 yılında Milet'ten ayrılan ve kendilerine yeni bir şehir kurmak isteyen göçmenler buraya gelerek bugünkü Sinop'un ilk temelini atmışlar ve bu şehre Sinope adını vermişlerdir. "Efsaneye göre tanrıça Sinope ırmak tanrısının kızıdır. Zeus Sinope'ye aşık olur. Her dilediğini yerine getireceğine söz verir. Sinope kızlığına dokunmamasını ister. Tanrı yemine bağlı kalarak onu kız bırakır. Bugünkü Sinop'un olduğu yere gelir."
Daha sonra MÖ. 630 yılında ikinci bir koloni (sömürge, göçmen topluluğu ya da bu topluluğun yerleştiği yer) grubu Sinop'a yerleşmiştir. Şehrin surlarının büyük bir olasılıkla kolonize (koloniler halinde yaşanan) devirlerde yapıldığı tahmin edilmektedir.
7. yy başlarında Sinop, Anadolu'ya kuzeyden gelen Kimmerlerin, 6. yy ortalarında İran'dan gelen Perslerin istilasına uğramıştır.
Helenistik Dönem
MÖ. 4. yüzyılın birinci yarısında Paflagonya'lılar bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. MÖ. 332 yılında Büyük İskender'in Anadolu'ya girişini fırsat bilen 1. Ariarathes Kapadokya'da bağımsızlığını ilan ederek, Sinop'u da hakimiyetine almış. MÖ. 302 yılında Mitridat Ktistes Paflagonya'da dağınık halde bulunan prenslikleri bir araya getirerek kuvvetli bir devlet (bağımsız bir ülke ile onun yönetiminden oluşan varlık) kurmuştur. Daha sonra ll. Mitridat ve onun oğlu Farnak Sinop'a hakim olmuş. MÖ. 169 yılında devletin başına Mitridat Flapeton geçmiştir. Mitridat Flapaton Sinop'u bayındır (gelişip güzelleşmesi için üzerinde çalışılmış, alt yapıya sahip) hale sokmuş, başkentini Amasya'dan Sinop'a getirmiştir.
Sinop'un parlak dönemi Mitridat Fatpator zamanında olmuştur. Bütün Karadeniz'i hakimiyeti altına alan Mitirdat Romalıları'da Anadolu'dan atarak büyük bir imparatorluk kurmuş, ancak Başkenti Sinop'tan Bergama'ya taşımıştır.
Helenistik dönem Sinop'un en parlak zamanı olup, bu dönemde kültüre büyük önem verilmiştir.
Romalılar Dönemi
MÖ. 70 yılında Roma İmparatorluğu işgal ettiği bu toprakları yeniden tanzim etmiş. Pontus Krallığını Kızılırmak'tan itibaren ikiye bölerek, doğu parçasının idaresini yerli sülalelere vermiş, batı parçasını ise doğrudan doğruya devletin eyaleti haline getirmiştir.
Sinop'un Roma idaresine geçmesi tarihte önemli bir dönüm noktasıdır. Bilhassa (her şeyden önce, başta) Cesar zamanında şehre maddi yardımlardan başka, yeni Roma kolonileri gönderilmiş ve genişleyip büyümesi sağlanmıştır.
Bizans Devri
Bizans devri konusunda Sinop için bilgiler yok denecek kadar azdır. Genç Pliny'nin Trajan'a yazdığı bir mektuptan Sinop'ta çok sayıda Hıristiyan'ın yaşadığı anlaşılmaktadır. İdari olarak Armeniakon ve Pontus themalarında dinsel olarak da Hellenpotos metropolitliğine bağlı olarak gösterilen Sinop'ta günümüzde harabeleri bulunan Balatlar Manastır Kilisesi'nin VI. Yüzyılda yapıldığı sanılır. Bizans devrinde gittikçe askeri bir yapı kazanan Sinop'un kale içine çekildiği ve tarih boyunca gelişmiş bulunan ticaret ve kültürünün dinsel bazı olaylar nedeniyle gerilediği sanılmaktadır. Justinianos zamanında Sinop'un kaleler, su yolları, köprüler ve kiliselerle geliştirildiği fakat kısa süre sonra ortaya çıkan Arap istilalarının bu gelişmeyi durdurduğu anlaşılır.
İkonoklasm devrinde Sinop'un dinsel ve sivil yapılarının tahrip edildiği, Karadeniz'de gelen Varegler'in Sinop'u yıktıkları da bilinir.
İstanbul'un Latinler istila edilmesinden sonra I. Andronikos'un torunları büyük Komnenoslu Aleksios ve David idaresinde Karadeniz'in güneydoğu kıyısında Trabzon Rum Devleti kurulmuştu. Buradan David, sahil boyunca ilerleyerek Sinop'u işgal etti ve sonunda Paplagonya ve Karadeniz Ereğlisi'ni de hakimiyeti altına aldı. Bizans ağırlık merkezinin bu dönemde Anadolu'ya kayması eski Bizans-Selçuklu çekişmesini keskinleştirmişti. Bu durum Selçuklular'ın Karadeniz'de bir limana sahip olmalarına engel oluyordu.
Sinop ve çevresi 1214 yılında Selçuklu hakimiyetine geçtikten sonra Hıristiyan kültür yaşamı yoğun bir şekilde sürdü. Osmanlılar zamanında şehrin surları dışında batıda Akliman, doğuda Hıdırlık yamaçlarında yoğunlaşan Hıristiyan Ortodoks Rum ve az sayıda Ermeni yerleşimi vardır. Osmanlı kayıtlarında bunların kilise ve vakıflarına ait sayısız kaynak vardır.
TÜRKLER SİNOPTA
Sinop'un Fethi ve Selçuklular Dönemi
Türklerin Anadolu'ya girdikten sonra ilgilendikleri yerler arasında Paflagonya ve Sinop civarı da vardır. 1085 yılında Süleymanşah'ın komutanlarından Karatekin'in Sinop'u Bizanslılardan aldığından bahsedilir. Ertesi yıl Bizanslılar, Sinop'u kurtarmak için Konstantin Dalassenos komutasında bir donanma gönderdiler. Bu sırada İzmir Bey'i Çaka'nın Bizans topraklarına karşı giriştiği saldırılar sırasında Bizanslı komutan Nikephoros'un yenilgiye uğraması Bizanslıları zor durumda bıraktığından Konstantin Dalassenos'u geri çağırdılar. Pekar bu sırada Bizanslıların Sinop'a tekrar sahip çıkmaları Büyük Selçuklular ile Anadolu Selçukluları arasındaki siyasi çekişmeler yüzünden olmuştur.
1176 Miryokephalon zaferinden sonra Türklerin Bizanslıları Anadolu'nun büyük bir kısmından atabildikleri anlaşılmaktadır. İbn-î Bibi'deki kayıtlardan anlaşıldığına göre Paflagonya bölgesinin fatihleri, başarılarına karşılık olarak Selçuklu Sultanları tarafından ikta olarak verilen Kastamonu yöresinin sahipleri ve Bizanslılara karşı yürütülen mücadelenin lideri olan Çoban ailesidir. Güçlü bir yönetimle Selçuklular'ın sonuna kadar Kastamonu ve civarını elinde tutan bu aile ile Sinop'un birkaç kez Türkler tarafından fethedilmesi arasında ilişkiler vardır.
Sinop'un Bizans yönetiminde bulunduğu sıralarda Kırım'a gitmek isteyen Selçuklu tacirleri burada gemiye binmek suretiyle Sinop Limanı'ndan faydalanıyorlardı. IV. Haçlı Seferi sırasında Haçlılar, 1204 de İstanbul'u ele geçirip bir Latin Devleti kurunca İmparatorun damadı Theodoros Lascaris'in kurduğu İznik Bizans Devleti ve yine Komnenos hanedanından Aleksios ve David Komnenos kardeşlerin Trabzon'da kurdukları Trabzon Rum Devleti oluştu. Bu üçe bölünmüş Bizans mirası karşısında Anadolu'yu Selçuklu Devleti ikinci planda bir kara devleti haline geliyordu.
Oysa Anadolu Selçuklularının Kırım ticaretini geliştirebilmeleri ve Karadeniz'de Hıristiyan güçlerine karşı koyabilmeleri için Sinop gibi ticari ve askeri bir limana ihtiyaçları vardı. Bu sırada David Komnenos, kıyı şeridi boyunca ilerleyerek Sinop ve Ereğli'yi aldı. İznik devleti ile çatışmaya girdi. Bu durumda Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev ile anlaşan Laskarisler, David Komnenos'u geri çekilmeye zorladılar. Fakat kendi güvenliklerini düşünen Selçuklular, Karadeniz'de üçüncü bir güç olarak ortaya çıkmak isteyince gözlerini ilk olarak Sinop'a diktiler. Kardeşiyle olan taht kavgasını halleden I. İzzeddin Keykavus, o sırada Trabzon Rum İmparatoru I. Aleksios Komnenos'un Canik tekfuru Kir Aleksi tarafından idare edilen ve yöre halkına çeşitli zulüm ve yağmalar yapan bu valinin idaresindeki Sinop'a yürüdü.
Şehrin zaptının zor olduğu bilindiğinden muhasaraya ve ablukaya karar verildi ve sultan, vilayet beylerini savaşa çağırdı. Olaydan habersiz olan Kir Aleksi bu sırada Sinop dışında avlanıyordu. Ordudan çıkarılan bir müfrezenin Kir Aleksi'yi yakalayıp sultanın önüne çıkartması olayları hızla geliştirdi.
Kalenin önüne getirilen tekfura karşılık şehrin teslim edilmeyeceğini söyleyen Sinop'luların daha sonra fikirlerini değiştirerek şehri kansız olarak Selçuklulara bırakmaları bir sürpriz olmuştur. Bu olaydan sonra yapılan anlaşmayla Aleksi yıllık vergiye bağlandı ve adamlarıyla birlikte Canik'e gönderildi. (1214) Şehirde kalmak isteyenler serbest bırakıldı. Şehir tekrar düzenlendi, Kiliseler Camiye çevrildi. Bir medrese yapıldı, kale tamir edildi, tapu defterleri düzenlendi. Şehre Çepni oymaklarından boylar yerleştirildi. Sultan sefere katılan beylerden Simre Valisi Bedrüddin Ebu Bekir'i Sinop
Valisi ve komutanı olarak bıraktıktan sonra Sivas'a döndü. İbn Said el Magribi, Sinop Limanı'nda Konya Sultanına ait donanmanın bulunduğunu, çam ormanlarıyla kaplı Kastamonu ve Amasya dağlarından kesilen kerestenin su yolu ile Sinop Darüs Sın'a'sında (tersane) gemi inşaası için nakledildiğini belirtir. Kısa sürede oluşturulan bu donanma ile fethin ardından Soğdak seferi yapılır. Soğdak ve civarına Ruslar egemen olmuşlardı. Ruslar bu bölgede Selçuklu korumasını kabul etmişlerdi. Soğdak'a bir Türk Garnizonu yerleştirilerek camii yapıldı.(1225) Sinop'tan yapılan bu sefer Sinop'un üs olarak o dönemdeki gücünü gösterir.
KURTULUŞ SAVŞI VE SİNOP
SİNOP İLİ KALELER
Kaleler
Sinop Kalesi:
MÖ 2000’lerde bölgede yaşayan yerli kavim olan Gaskalar (Kaşkalar) veya İÖ VIII. yüzyılda Milet’ten gelerek Sinop’ta yerleşip koloni kuran göçmenler tarafından ilk defa yapıldığı düşünülmektedir. Kaleler VII. yüzyılda Kimmerler’in istilasından sonra yeniden onarılmıştır.
VI. yüzyılda Pers hâkimiyetine geçen şehir Pontus Krallığı’nın önemli bir merkezi olmuş, surlar IV. Mithridates tarafından bugünkü sınırlarıyla onarılıp geliştirilmiştir.
Romalılar ve Bizanslılar döneminde de devamlı onarım görmüştür. 1214 ve 1261 yıllarında Selçukluların eline geçen kale yeniden onarılarak savunmayı güçlendirmek amacıyla iç kale oluşturulmuştur. Sinop şehir surları yarım adanın en dar olan boyun kısmını tamamen çevrelemektedir. Kuzey surları 880 m, güney surları 400 m, doğu surları 500 m, batı surları 270 m’dir. Sur kalınlığı 8 m olup yüksekliği 25-30 m arasında değişir.
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Kumkapı, Tersanekapı, Yenice Kapısı, Tabakhane Kapısı, Lonca Kapısı ve Deniz Kapısından bahseder. Günümüze kadar Kumkapı ve Lonca Kapısı ayakta kalmıştır. Kuzey surları denizin etkisiyle çok yıpranmış olup, bu surların önümüzdeki yıllarda onarılıp dalgaların etkisinden korumak üzere; 2011 yılında Kumkapı burcu civarından başlayıp Pazaryeri istikametinde bir mendirek inşasına başlanmış olup, bu çalışmanın 2012 yılında tamamlanması düşünülmektedir.
Boyabat Kalesi:
Boyabat ilçesinin bulunduğu Gökırmak Vadisi’nde, karşılıklı sarp iki kayalık tepeden biri üzerinde kurulmuştur. Kale, kayaların doğal yapısına uygun şekilde inşa edilmiştir. Kale bedenleri arasındaki kulelerin bazıları dikdörtgen bazıları yuvarlak olarak yapılmış olup iç kısmında kulelere çıkan merdivenler yer almaktadır.
Kaleye giriş güneydoğu köşesinden büyük yuvarlak kulenin yanındaki küçük bir kapıdan sağlanmaktadır. Geç Roma, Erken Bizans dönemine ait buluntuların da sergilendiği yapı, bugünkü haliyle Osmanlı Kalesi özelliği göstermektedir. Bu durum kalenin, Geç Roma döneminden Osmanlı dönemine kadar kullanıldığını göstermektedir. Bugünkü durumu ile sur ve burçları ile yapım malzemesi, Osmanlı Kalesi olduğunu açıkça ortaya koyar. Ancak kalenin temelleri daha önceden atılmıştır. Bu nedenle kaleyi, eski ve yeni kale olarak iki bölümde incelemek mümkündür.